cidade de deus

    sadece yayınlandığı yılın değil, kanımca sinema tarihinin en iyi filmlerinden biridir. her zaman ciddiye aldığım imdb top 250 sırasında an itibariyle 16. sıradadır ve bu noktada olmayı fazlasıyla haketmiştir. şiddet açısından tarantino filmlerini andırsa da içerik, senaryo ve diyalogların farklılığıyla tarantino filmlerini kat kat aşmıştır diyebiliriz. her yanıyla kült bir filmdir ve tartışmasız son 10 yılın en büyük başyapıtlarından biridir.

    ---spoiler---
    özellikle filmin sonunda olayların yaşanmış olduğunu öğrendiğinizde film bir kez daha çarpıyor sizi ve sonunda nakavt ediyor. yani beni etti en azından, bilemiyorum. ''nasıl yani lan?'' demiştim film biterken kendi kendime.
    ---spoiler---
    (16.01.2008 16:08)

scent of a woman

    "bir aktör gözleri görmeyen bir ihtiyarı en iyi nasıl canlandırabilir?" sorusunun ve aynı zamanda al pacino'nun neden dünyanın en iyisi olduğunun cevabı. tek negatif yanı gereğinden fazla uzun sürmesi diyorum, fakat sonra da kendimi her güzel şeyde eleştirilecek bir yön bulmaya çalışan entel bozuntusu sözlük yazarları gibi hissediyor ve susuyorum. müthiş film lan işte!
    (16.01.2008 16:05)

özeleştiri

    insanın kendi içiyle hesaplaşması, iyi veya kötü yanlarını muhasebe etmesidir diyebiliriz. eleştirinin özüdür kısacası. kendinden nefret etmek ise özeleştiri öncesi bir önyargı seansıdır, kafa toplanabilirse özeleştiri başlayabilir. *
    (16.01.2008 16:02)

kendinden nefret etmek

    bana öncelikle nefret ve ilgisizlik arasındaki kavramları sorgulamama sebep olan bir nevi ruhsal çöküntü hali, diye tanımlanabilir aslında. zira sevginin karşıtı nefret değil, ilgisizliktir demiştir bir yazar. sanırım herman hesse idi. buradan birçok dolambaçlı yola girebilir, geçmişimi sorgulayabilir, prensiplerimi yargılayabilir ve sonunda kendimi infaz edebilirim. sonunu bilmediğim yollara girmek prensiplerim arasında olsa da prensiplerini bir kenara bırakmış, daha doğrusu hiç prensip sahibi olmamış bir insan olarak bu kapıdan geri çeviriyorum kendimi. (-prensiplerinden birini söylüyorsun, sonra da prensiplerini bir kenara bıraktığını söylüyorsun, peşinden de aslında hiç prensip sahibi olmadığını söylüyorsun. bu ne perhiz ne lahana turşusu? -milyonlarca spermin olabilir ancak aynı zamanda hiç çocuk sahibi olmamış olabilirsin değil mi? bu da bunun gibi bir şey işte.)

    kendinden nefret etmek bir gençlik depresyonu ya da bir ergenlik sivilcesi değildir. prensiplerini mecburen ya da istemeyerek ezip geçmiş insan bunalımı olabilir ama ben burada bunu anlatmayacağım en azından. dedim ya, benim hiç prensibim olmadı sevgili arkadaşlarım. prensipli insanları ya da idealist mahlukatları sevemedim bir türlü, sevemeyeceğim de sanırım. hayali prensiplerim olsa da hiçbir zaman uygulamaya koymadım. bilakis gerek duymadım. fakat her insan gibi benim de bir hayat görüşüm, fikir dünyam, hayallerim var. hep fikir dünyamın ve hayat görüşümün çizgisinde yürümeye çalıştım, başaramadım. hayat görüşümün bana belirlediği kıstaslar çerçevesinde yaşayamamak kendime küsmemin başlangıç noktası oldu belki. fakat sonrasında alıştım kendime. her şeyi kabullendim, içimden geldiği gibi hareket etmeye devam ettim. zaman zaman yapmak zorunda olduğum şeyler karşısında içim cızladı, zaman zaman içinde bulunduğum ortamları yabancıladım ve tüm vücudum buzladı... cenderede kaldım, arada sıkıştım, boşlukta asıldım, uçurumdan yuvarlandım, lakin hepsine alıştım. alıştım alışmasına ama gene de fikirlerimden vazgeçmedim, arkasında durdum, elimden geldiğince de uygulamaktan geri durmadım, her ne kadar hakkını veremesem de.

    bazı noktalarda kimilerinden tiksindim. "bu yapılan şerefsizliktir!" diye haykırdım. "bir öylesiniz, bir böylesiniz, kendinizin farkında değilsiniz, hislerinizi kontrol edememek bir yana ne ifade ettiklerini bile anlamaktan acizsiniz!" diye höykürdüm. teoriler ürettim, yaradılışlarına verdim, acizliklerine bağışladım ve onları öyle kabul ettim. ama gene de davranışlarının doğru olmadığını hem dilimle hem kalbimle tasdik ettim. sonra kendime de kızdım; onları bu kadar geç analiz edebildiğim için, davranmam gerekenden çok farklı ve haketmedikleri bir biçimde davrandığım için, acziyetlerini farkedemediğim ve karşılarında aciz olduğum için. yanlışlıklarından fazlasıyla emindim ve davranışlarının bir gün bana da sirayet edebileceğini, daha açık söylemek gerekirse benim de bir gün onlar gibi davranabileceğimi kesinlikle tahayyül edemedim, hatta mümkünse aklımın civarındaki herhangi bir yoldan böyle bir fikir geçmedi bile.

    ama sonra yaptım. tıpkı onlar gibi oldum, dengesizliklerinden tiksindiğim o yaratıkların dengesizliğini kendi bünyemde görüverdim. hissiyatlarından emin olamamalarını kendi dünyamda buluverdim. ve o an kendimden tiksindim arkadaşlar. kaçmak istedim. başka bir bedene, başka bir dünyaya, başka bir aleme göçmek istedim. lanetler ettiğim o şahıstan bir farkımın kalmadığını görmek, bana da lanetler okunduğunu idrak etmeme yetmişti. küfürler ettiğim o anlayış tarzına sahip olduğumu farketmek, ayna karşısına geçip kendime tükürükler yağdırma isteğimin doğmasına yetmişti. yapamadım. ne kendimden kaçabildim, ne kendime tükürebildim. sadece oturduğum yerde kendimden nefret ettim. neyse, en azından kendime karşı ilgisiz değilim.

    anlatmaya çalıştığım ruhsal çöküntü halini umuyorum ki az çok anlatabildim. doğrusunu söylemek gerekirse kendi halimi ben de hala anlayabilmiş değilim. neyse, gideyim ben.
    (11.01.2008 16:47)

umut sarıkaya

    kendimi bildiğim zamanlardan beri mizah dergisi okurum. gırgır, fırt, hıbır, h.b.r., pişmiş kelle, limon, leman, l-manyak, lombak.... onlarca karikatürist-yazar-çizer tanımışımdır, sevmişimdir, yazılarıyla-çizileriyle gülmüşümdür. fakat ben yıllardır bu adam gibisini görmemişimdir. başka bir şey bu.

    http://img144.imageshack.us/my.php?image=301120071248090000jx9.jpg

    daha ne diyeyim sana?...
    (28.12.2007 20:34)

yılbaşını kutlamak allah a isyandır

nilüfer

    nasıl tanımlasam bilmiyorum....

    müslüm gürses'in aşk tesadüfleri sever albümünden bir 'şey' bu. tanımlamak için defalarca klavyenin harflerine basıp sonra backspace tuşuna uzun süre tutmama sebep olan şey. murathan mungan sözlerini yazmış, sunay özgür müziğini, baba da yorumlayınca yıkım olmuş işte. [evet bu kadar çıkabiliyor. aslında bu tanımı şarkıyı dinlemediğim bir anda yazmalıydım.]

    zamanın eli değdi bize
    çoktan değişti her şey
    aynı değiliz ikimiz de
    zaaflarına bir gece
    hatalarına bir nilüfer
    sevgisizliğine bir kalp verdim

    artık geri ver, geri veremezsin aldıklarını
    artık geri ver, geri verilmez hiçbir yanılgı
    yokluğuma emanet et sen de benden kalanları

    her şeyi al bana beni geri ver
    bir şansım olsun
    başka yer başka zaman
    sensiz ömrüm olsun

    her şeyi al bir şansım olsun
    başka yer başka zaman
    sensiz ömrüm olsun [*]

    her şeyi al.../ sensiz ömrüm olsun...

    [*]: şarkının 2. bölümünde bu kısımda [03:08] babanın sensiz ömrüm olsun dedikten sonra bir aaaaaaaahhhhhhhhh çekmesi var ki. tam o kısmını bir köprüden geçerken dinlesem biliyorum ki kendimi köprüden aşağı bırakacağım ve atlamadan birkaç milisaniye önce sanacağım ki bir tüy gibi süzüle süzüle düşeceğim köprünün altından geçen serin ırmağa.ve kulağımda babanın uzaklaşan sesi, ardından muhteşem bir keman melodisi. ve yine babanın "her şeyi al.. sensiz ömrüm olsun " sözleri.
    yavaşça ve huzur içinde bir acı çekerek ölüm böyle olsa gerek.
    (28.12.2007 19:56)

aşk tesadüfleri sever

    müslüm gürses'in albümüyle aynı adı taşıyan parçası. murathan mungan'a ait olan sözleri şöyledir ki:

    aşk tesadüfleri sever
    kader ayrılıkları
    yıllar geçmeyi sever
    insan aramayı

    güller açmayı sever
    zaman soldurmayı
    eller birleşmeyi sever
    yollar ayrılmayı

    herkes geçmişi öder
    bir yol ayrımında
    başlamak istersen
    yeni bir hayata
    gölgeni yedek
    bırak ardında

    hayat tekrarları sever
    yeniden başlamayı
    kuşlar dalları sever
    kanatlarsa uçmayı

    herkes geçmişi öder
    bir yol ayrımında
    başlamak istersen
    yeni bir hayata
    gölgeni yedek
    bırak ardında

    aşk tesadüfleri sever
    kader ayrılıkları
    yıllar geçmeyi sever
    insan aramayı

    hayat tekrarları sever
    yeniden başlamayı
    kuşlar dalları sever
    kanatlarsa uçmayı
    (27.12.2007 10:27)

aşk tesadüfleri sever

ah oğlum

    müslüm babamın son albümü aşk tesadüfleri sever'den muhteşem bir murathan mungan güftesi/ [tabii ki] burhan bayar bestesi. hepsinin ötesinde kusursuz bir müslüm gürses yorumu. sonuç: yıkım. sözleri de aşağıdaki gibi. ben bir daha dinleyeceğim, az önce içkiye de başladım zaten bu şarkı yüzünden. hadi bana eyvallah. [bi ufak bitti lan]

    evimizin güneşiydi gülüşün,
    fotoğraflar yerini tutmuyor oglum
    ah oğlum, ah oğlum
    yıkanmadı gömleklerin
    kokun gitmesin diye
    montun asılı duruyor
    duvarda hala
    dönersen bir gün giyersin diye

    [burasını baba o içimi acıtan ses tonuyla, şiir tarzında okuyor]
    ah oğlum, ah oğlum
    varsa bir ayıbın, gunahın
    paylaşırız, buradayız oğlum
    babalar eksik gösterse de çok sever
    dönmesen de bunu bil oğlum
    ah oğlum, ah oğlum...

    ha bu arada bıçak sırtı'nda da çalıyor bu şarkı arada sırada, paylaşayım dedim.
    (27.12.2007 09:31)

hasta siempre

    türkçesi de şöyledir:

    biz seni sevmeyi
    tarihin yükseklerinden öğrendik
    cesaretinin güneşi
    ölümü kuşattığında (pusu kurduğunda)

    işte burada (duruyor)
    tatlı varlığının
    kalbe sıcaklık veren saydamlığı
    kumandan che guevara

    şanlı ve güçlü elin
    tarihe ateş açar
    bütün santa clara (halkı)
    seni görmek için uyandığında

    işte burada (duruyor)
    tatlı varlığının
    kalbe sıcaklık veren saydamlığı
    kumandan che guevara

    rüzgarı yakarak gelirsin
    bahar güneşleriyle..
    gülüşünün ışığıyla
    bayrağı dikmek için

    işte burada (duruyor)
    tatlı varlığının
    kalbe sıcaklık veren saydamlığı
    kumandan che guevara

    devrimci aşkın
    seni yeni bir davaya götürüyor
    ki orada senin kurtarıcı kolunun
    gücünü (sıkılığını) bekliyorlar

    işte burada (duruyor)
    tatlı varlığının
    kalbe sıcaklık veren saydamlığı
    kumandan che guevara

    biz mücadelemize devam edeceğiz
    tıpkı sen yanımızdayken olduğu gibi
    ve fidel'le sana diyoruz ki
    sonsuza kadar, komutan
    ('fidel' kelimesi ile hem fidel castro kastediliyor hem de 'sadakatle' anlamına geliyor)

    işte burada (duruyor)
    tatlı varlığının
    kalbe sıcaklık veren saydamlığı
    kumandan che guevara
    (24.12.2007 11:10)

hasta siempre

    sonsuza dek anlamına gelir. şarkının sözleri ise şöyledir:

    aprendimos a quererte
    desde la historica altura
    donde el sol de tu bravura
    le puso un cerco a la muerte

    aquí se queda la clara
    la entrañable transparencia
    de tu querida presencia
    comandante che guevara

    vienes quemando la brisa
    con soles de primavera
    para plantar la bandera
    con la luz de tu sonrisa

    aquí se queda la clara
    la entrañable transparencia
    de tu querida presencia
    comandante che guevara

    como revolucionario
    que conducía nueva empresa
    donde espera la firmesa
    de tu brazo libertario

    aquí se queda la clara
    la entrañable transparencia
    de tu querida presencia
    comandante che guevara

    seguiremos adelante
    como junto a tí seguimos
    y con fidel te decimos
    hasta siempre comandante

    aquí se queda la clara
    la entrañable transparencia
    de tu querida presencia
    comandante che guevara

    che: " esa hora irá creciendo cada día que pase, esa hora ya no prará más".
    (24.12.2007 11:07)

hasta la victoria siempre

elif

    elif'in mi noktadan, noktanın mı elif'ten çıktığı amak-ı hayal'de irdelenmiştir. bir deli ve bir hayrete düşmüş karşılıklı oturup soru-cevap şeklinde bu konuya açıklık getirmeye çalışmıştır.

    kahramanımız raci, aşk aynasına vurulmuştur. fakat aşk aynası uğruna nice yiğitler heba olmuştur, nice canlar bu yolda yitmiştir. buna rağmen raci aşk aynası'nın karşısına çıkar ve güzeller güzeli ona şu sualleri yöneltir:

    - iyi dinle ey genç! birinci olarak, elif mi noktadan, yoksa nokta mı eliften çıktı? ikinci olarak, ne vakit oldu? üçüncü olarak, elifle noktanın bir olduğunu canlı bir şekilde ispat edebilir misin?

    bunun üzerine raci yollara düşer. kendisine bu soruların cevaplarını delilik geçidinde bulabileceğini söylerler. senelerce arar delilik geçidini, sonunda bulur. fakat günler geçmesine rağmen kimse kahramanımızla ilgilenmemektedir. raci, yanındaki bilge rehberin de tavsiyesiyle sabırla beklemeye devam eder. sonrasını onun ağzından dinleyelim:

    ben esasen zevk ve iştihadan kesilmiş olduğum için yirmi dört saatte birkaç zeytinle yetiniyordum. bu hal üzere otuz dokuz gün geçti. tam kırkıncı gün delilerden birisi diğerini çağırdı. bu, hayrete dalmış bir kimse idi. hepsi yarım ay şeklinde halka oldular. deli ortaya oturmuş; hayrete dalmış kimse, tam karşısına rastlıyordu. hepsi bir müddet kendilerinden geçip dalgın bir halde kaldılar. sonra deli ve hayrete dalmış kimse arasında konuşma başladı. deli:
    - ey hayrete dalmış! okudun, yazdın ve manasını da anladın. manayı nasıl anladın?
    hayrete dalmış:
    - elif-ba ile.
    deli:
    - mana ne demektir?
    hayrete dalmış:
    - birinin iki, ikinin bir olmasıdır.
    deli:
    - bunun ismi nedir?
    hayrete dalmış:
    - kelime-i tevhid yani "la ilâhe illallah" diyerek allah'ın bir olduğuna inanmaktır.
    deli:
    - bir nasıl tevhit olur yani birin bir olduğunu nasıl söylenir? bir, bölünebilecek durumda, birden fazla şeylerden mi meydana gelmiştir?
    hayrete dalmış:
    - hayır. bir, basit olup bölünme kabul etmez.
    deli:
    - öyle ise bir, nasıl iki olur ve tevhitte neden iki taraf vardır?
    hayrete dalmış:
    - iki tarafın birisi ikrar yani kabul, diğeri de inkârdır yani kabul etmemektir. inkârın varlığı, ikrarın gölgesidir. bu sebepten dolayı iki tarafın aslı birdir. eğer taraf olsa, o vakit ikilik olabilirdi.
    deli:
    - ya! buna ne derler?
    hayrete dalmış:
    - bunun üç ismi vardır: birincisi yaratma sanatı, ikincisi görünüp bilinme cilvesi, üçüncüsü vahdet yani tek olma oyuncağı.
    deli:
    - bu ne zaman olmuştur?
    hayrete dalmış:
    - zaman, inkâr ile ilgili taraftır. var olmakta zaman olmaz ki! an olur.
    deli:
    - pekâlâ, an dediğin nedir?
    hayrete dalmış:
    - sırf inkârdır. sırf yokluk, ikrarda zamansızlık demektir. farkta da yani ikrarla inkârın arasını ayırt etmekte de mutlak zaman demektir.
    deli:
    - elif-ba ne demek?
    hayrete dalmış:
    - kâinattaki olaylardır.
    deli:
    - hangi harf asıldır?
    hayrete dalmış:
    - elif.
    deli:
    - neyin aslı? varlığın mı, olayların mı?
    hayrete dalmış:
    - varlığın olamaz. olayların.
    deli:
    - elifin aslı ne?
    hayrete dalmış:
    - nokta.
    deli:
    - varlık dediğin, elif mi, nokta mı?
    hayrete dalmış:
    - nokta, sessiz varlık. elif ile dile gelir.
    deli:
    - ya! demek varlık iki türlü mü?
    hayrete dalmış:
    - hayır. elif ve nokta birdir.
    deli:
    - öyle ise, elif nasıl meydana geldi?
    hayrete dalmış:
    - bu, söze sığmaz bir meseledir.
    deli:
    - öyle ise bir örnek göster.
    hayrete dalmış:
    - örneği, zaman ve mekân kaydından uzak olanlar anlar.
    deli:
    - örneğin sermayesi nedir?
    hayrete dalmış:
    - arı.
    deli:
    - arı ne yapar?
    hayrete dalmış:
    - balı sevdirmek için.
    deli:
    - ya başka ne yapar?
    hayrete dalmış:
    - balmumu yapar, bildirmek için.
    deli, son derece memnun olarak:
    - allah mübarek eylesin. ey ariflerin tacı! hayret geçidi de senin, delilik geçidi de senin. son bir sualim var, örneğini göster dedi.
    ben hayretten hayrete düşüyordum. çünkü aşk aynası'nın soruları tamamen bu soru ve cevaplarla halledilmişti. lâkin kalbimin içinde ne aşk aynası, ne de bir resim... hiçbir şey kalmamıştı. aşk aynası, benim gönlüm olmuştu. evvelce içim dış iken, şimdi dışım içim olmuştu. ben şimdi tam manasıyla seviyordum. ben, benimle sevgilime kavuşmuştum.
    ben bu ruhi haller içinde iken, hayrete dalmış cebinden balmumu parçası çıkardı. orada olanlara göstererek:
    - ey cemaat! işte nokta, dedi
    sonra nefesi ile ısıta ısıta uzattı ve:
    - işte elif, dedi.
    o vakit deli ayağa kalktı ve:
    - elifin başka ismi varsa söyle, dedi.
    hayrete dalmış olan:
    - evet vardır. lâkin kulağına söyleyeyim, dedi.
    yaklaştı. bir şeyler fısıldadı. birbirlerini kucakladılar. sonra bana hitap ederek:
    - ey genç! işte şimdi leylasız mecnun oldun. çünkü mecnun, leyla oldu. aradan leyla da çıksa, o vakit elifin kulağıma söylenen ismini de öğrenebilirsin dedi.
    (19.12.2007 17:34)

taze

    ben butonuna bastığımda karma kısmında yazan kelam. ne anlama geliyor çözebilmiş değilim. hmm...
    (18.12.2007 10:52)

sayfa: 1-2-3...-9

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.